15 Ocak 2012 Pazar

fuzuli

fuzuliAsıl adı Mehmed, babasının adı ise Süleyman’dır. Irak’ta yaşayan Akkoyunlu Türkmenlerinin Bayat boyundandır. “Fuzûlî-i Bağdadî” diye anılmasına rağmen, doğum yeri ihtimallere göre Hille, Necef veya Kerbelâ olarak gösterilmek­tedir. Doğum tarihi de tam olarak bilinmemekle birlikte kendi sözü olan “men­şe’ve mevlidim Irak” (888) ibaresinin Ebced karşılığı olan 888/1483 tarihi son yıllarda kabul görmüştür. Böyle bir mahlası kimsenin beğenmeyeceği düşünce­siyle “Fuzûlî” mahlasını seçmiştir.
Bir rivayete göre babası Hille müftüsü oldu­ğundan ilk eğitimini ondan almış, daha sonra da Rahmetullah adlı bir hocadan ders görmüştür. Tahsilinin ilk dönemlerinde Arapça ve Farsçayı bu dilde şiir ya­zacak kadar Öğrenmiş ve kendisini yoğun olarak şiir için gerekli olan ilim tahsi­line vermiştir. Hikemî ve hendesî ilimlerle uğraştığı kadar tefsir ve hadis gibi ilimleri de öğrenmiştir.
Şah İsmail‘in Bağdat’ı ele geçirmesinden sonra (914/1508) Beng ü Bade adlı eserini ona sundu. Şairin, Kanunî’nin Bağdat’ı fet­hine (1534) kadar geçen zaman zarfındaki hayatı hakkında fazla bir bilgi bulun­mamaktadır. Kanunî’ye beş kaside sunan Fuzûlî, Sadrazam İbrahim Paşa’ya, Kazasker Abdülkâdir Çelebi’ye ve Nişancı Celâl-zâde Mustafa Çelebi ye de kasideler sunarak Osmanlı ileri gelenlerinin himayesine girmeyi arzulamıştır.
Bu arada Hayalî Beğ ve Taşlıcah Yahya gibi önde gelen Osmanlı şairleriyle de tanışmıştır. Kendisine evkaftan bağlanacağı vadedilen maaş günlük dokuz akçeyle sınırlı kalınca şair hoşnutsuzluğunu ifade etmek üzere meşhur Şikâyet-nâme’sini yazmıştır.

Fuzuli’nin Eserleri
Leyla ile Mecnun Efsanesi
Leyla ve Mecnun Hakkında Bilgi
Fuzuli Divanları
Hadikatü’s Süeda



Fuzûlî‘nin itikadî hüviyeti uzun yıllar tartışmalara sebep olmuş, bazıları onu Şii ve İmâmiye mensubu göstermelerine rağmen, eserlerinden bu konuda kat’i delil oluşturabilecek bir ip ucu çıkarılamamıştır. Hemşehrisi Ahdî onun bir tarikata bağlı olduğunu bildirirse de bu tarikatın ismini vermez. Eserlerini ve şiirlerini Arapça, Farsça ve Türkçe ile kaleme aldığından olmalı, eski şairlerimiz arasında belkidünyada en çok tanınanı Fuzûlî olmuştur.
Doğup büyüdüğü coğrafî bölge itibarıyla Türkçe eserlerinde Azerî Türkçesini kullanmıştır. Şiirlerinde bel­ki kendi zamanına kadar hiçbir şairin kullanmadığı mana incelikleri bulunur. De­taylı lügat anlamlarına yönelik olarak ustaca geliştirilen çağrışımlar ve devrin muteber ilimleri ışığında çözülebilecek anlamlar, onun şiirinin önemli bir cephe­sini oluşturur. İlk bakışta sadeliğine bakılarak kolayca anlaşılabilecek gibi görü­nen şiirleri derinleştikçe incelen birer sehlimümteni örneği oluşturur.
İlâhî aşkın en ince sırlarını, beşerî aşkı terennüm eder göründüğü şiirleri arasına ustaca yer­leştirerek klâsik edebiyatın en güzel eserlerini vermiştir. Şiirleri üzerinde çok ti­tizlenen bir sanatkâr hüviyetine sahiptir. Şiirlerinden onun mecazî ve hakîkî aşk yolunda ciddî tecrübeler geçirmiş bir şahsiyet olduğu hükmüne varılabilir. Man­zum ve mensur birçok eser kaleme almıştır.

Fuzuli’nin Hayatı / Özet

Divan edebiyatının en büyük şairidir (1480-1556). Fuzuli‘nin asıl adı Mehmet’tir. Irak’ta Kerbelâ’da doğdu, öğrenimini Bağdat’ta gördü. Gençliği, Safevi Türk İmparatorluğu’nun parlak dönemine rastlar. Bağdat’a yerleşti ve ömrü boyunca Irak’tan hiç ayrılmadı.. Kanuni Süleyman 1534′te Bağdat’ı fethettiği zaman padişaha kaside yazıp sunduğu gibi, veziriazam Damat İbrahim Paşa, vezir Rüstem Paşa, nişancı Celâlzade Mustafa Çelebi gibi devlet ileri gelenlerine de kasideler yazdı.
Kanuni, şaire günde 9 akçe aylık bağladı. Fuzuli’nin bu aylığı alamaması üzerine nişancı Celâlzade Çelebi’ye yazdığı mektup Şikâyetname adıyla ün kazandı.
Fuzuli’nin divan edebiyatı üzerindeki etkisi büyüktür. Şiirlerini Azeri şivesiyle yazmasına karşın bütün Türk milletince sevilen ve benimsenen bir şairdir. Üslûbu, edası ve temaları gerek klasik divan şairlerince, gerek halk şairlerince günümüze kadar taklit edilmiştir. Dili sade olan şiirleri halk arasında da yayılmıştır.
Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç divanı vardır. O zamanın sanat ve bilim dili Arapça ve Farsça olmasına rağmen Türkçe ile de mükemmel şiir söylenebileceğini öne sürmüş ve bunu kanıtlamıştır.
Eserleri: Fuzuli sadece şairliğiyle değil, yapıtlarının çokluğuyla da meşhurdur. Üç divanından başka başta Leylâ ve Mecnun olmak üzere birçok eseri vardır. Başlıca eserleri şunlardır: Leylâ ve Mecnun (ünlü bir mesnevidir); Hadikat-üs-Süeda (Kerbelâ Olayı’nı konu alan bu düzyazı ve şiir karışımı eser, şairin en önemli kitaplarından ve Türk edebiyatının şaheserlerinden biridir, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiş, birçok defa basılmıştır); Beng ü Bade (500 beyitlik Türkçe mesnevi); Heft-Cam (327 beyitlik bir sakiname); Rind ü Zahid (Farsça düzyazı); Hüsn ü Aşk (Farsça düzyazı); Şikâyetname (Türk mizah ve hiciv edebiyatının şaheserlerindendir) v.d.
Leylâ ve Mecnun: Türkçe divanı kadar ünlüdür. Bir Arap emirinin kızı Leylâ ile ona âşık olan bir Arap gencinin başından geçenleri anlatır. Mesnevi tarzında yazılmıştır. Zamanımıza kadar 30 defadan fazla basılmış, bütün önemli dünya dillerine çevrilmiştir. Rusya’da opera olarak da bestelenmiştir.

                                                               

Çeşm-i Giryanım görüp


Ol ki her sa'at gülerdi çeşm-i giryânım görüp
Ağlar oldu hâlime bî-rahm cânânım görüp


Eyleyen ta'yin-i cezâ-yi müdâvâ derdime
Terk edip cem' etmedi hâl-i perîşânım görüp 


Lâle-ruhlar göğsümün çâkine kılmazlar nazar
Hiç bir rahm eylemezler dâğ-i hicrânım görüp


Tut gözün ey dûd-i dil çerhin ki devrin terk edip
Kalmasın hayrette çeşm-i gevher efşânım görüp


Pertev-i hur-şîd sanmam yerde kim devr-i felek
Yere urmuş âf-tâbın mâh-i tâbânım görüp


Suda aks-i serv sanmam kim koparıp bağ-bân
Suya salmış servini serv-i hırâmânım görüp


Ey Fuzûlî bil ki ol gül-'ârızı görmiş değil
Kim ki ayb eyler benim çâk-i girîbânım görüp
 Batalı kana ohun dîde-i giryân içre

Gazel


Batalı kana ohun dîde-i giryân içre
Bir elifdür sanasan kim yazılur cân içre


Yeridür sîne-i sûzânuma külhan deseler
Anca kim yandı ohun sîne-i sûzan içre


Cânı ten içre ne sahlardum eger bilse idüm
Ki degül gizlü gam-ı lâ'l-i lebün cân içre


Ala gör ohlarını dîdelerümden ey dil
Hayfdur olmaya nâ-geh ite müjgân içre


Çâk gönlüm yarasında yaraşur peykânun
Akd-i şebnem hoş olur gonca-i handân içre


Kaddüne serv demiş goncalarun ta'nından
Duramaz bâd-ı sabâ hîç gülistân içre


Ey Fuzûlî kime sûz-ı dilümi şerh edeyüm
Yoh menüm kimi yanan âteş-i hicrân içre
 Dehenin Derdüme Dermân Dediler Cânânum

Gazel


Dehenin derdüme dermân dediler cânânum
Bildiler derdümi yohdur dediler dermânun


Olsa mahbûblarun ışkı cehennem sebebi
Hûr u gılmânı kalur kendüsine Rıdvân'un


Geçdi meyhâneden il mest-i mey-i ışkun olup
Ne meleksen ki harâb etdün evin şeytânun


Urmazam sıhhat içün merhem ohun yarasına
İsterem çıhmaya zevk-i elem-i peykânun


Ne bilür ohumayan Mushaf-ı hüsnün şerhin
Yere gökden ne içün indügini Kur'ân'un


Yerden ey dil göge kovmuşdu sirişküm melegi
Anda hem koymayacakdur oları efgânum


Ey Fuzûlî oluben garka-i girdâb-ı cünûn
Gör ne kahrın çekerem döne döne devrânun







Əzbər olmuşdur dilimdə şanlı namın, ya Əli!
Mən kiməm, aləmdə bir kəmtər qulamın, ya Əli!
Şükr ola Allahə kim sayə salıbdır başimə,
Dövləti-iqbal ilə lütfi-müdamın, ya Əli!
Müshəfi-həqdə olan hər hikmətin mənasıdır,
Hikmətin kani olan hər bir kəlamın, ya Əli!
Kim nəcat istər Qiyamətdə, gərəkdir saxlaya,
Taəti-həqq tək həmişə ehtiramın, ya Əli!
Cümlə insanlar, mələklər Kəbə tək məbəd sanar,
Hər yerin kim orda olmuşdur məqamın, ya Əli!
Hər kəs istərsə, cahanda çərxidən alsın murad,
Kama çatmaz olmasa, lütfi-tamamın, ya Əli!
Lütfi-süfrəndən sənin hər ləhzədə min feyz alır,
Bu Füzuli vird edər həmdi-salamın, ya Əli.